O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır.
Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, ceza muhakemesinde ispat konusunda bir hususun kesin olarak aydınlatılması, aydınlatılmadığı durumlarda oluşan şüphenin sanık lehine yorumlanması gerektiğini ifade eden ilkedir.
Ceza muhakemesinde bu ilkenin uygulanabilmesi için, öncelikle delil değerlendirme aşamasının tamamlanmış olması gerekmektedir. Hukuka uygun yollarla elde edilmiş somut deliller ortaya konulup serbestçe değerlendirilmesinin ardından sanığın üzerine atılı suçla ilgili belirsizliklerin giderilememesi halinde şüpheden sanık yararlanır ilkesi uygulama alanı bulacaktır.
‼️Yani temel olarak şüpheden sanık yararlanır ilkesi, sanığın suçu işlediğinin kesin olarak ispat edilememesi nedeniyle sanık hakkında beraat kararı verilmesi aşamasında uygulanacaktır.
📌Doktrinde ilkenin manevi unsur, ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler, hukuka uygunluk sebepleri, haksız tahrik, sanığın veya mağdurun yaşı gibi hâllerde şüphe bulunması durumunda da uygulanacağı kabul edilmektedir.
Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, ispata elverişli olmayan alanlarda uygulama alanı bulmaz. Örneğin sanığın işlediği suçun, hırsızlık suçu mu yoksa güveni kötüye kullanma suçu mu olduğu konusunda duraksama varsa sanığın lehine olan suçun işlendiğinin kabul edilmesi mümkün değildir.
Kanuni düzenlemesi:
Şüpheden sanık yararlanır ilkesinin dayanağını hukuk devleti ilkesi, masumiyet karinesi ve ceza kanunlarında yapılan düzenlemeler oluşturmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 6/2 “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.”
Anayasa madde 38/4 “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
Ceza Muhakemesi Kanunu madde 223/2-e “Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması halinde beraat kararı verilir.” denilmiştir.
İçtihat:
Bu ilke Ceza Muhakemesinin en önemli ilkelerinden biri olup uygulamada sık uygulanmamakla birlikte Yargıtay da kararlarında titizlikle üzerinde durmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/510 Esas, 2020/336 Karar sayılı kararı
Öte yandan, Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “ şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirme biçimi konusunda kuşku belirmesi halinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir.
Ceza mahkûmiyeti, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları ayrı ayrı değerlendirildiğinde;
Sanıklardan …’ün, 16.01.2014 tarihinde; hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı işlem yapılan tanık …’ya amfetamine ve metamfetamine içeren tablet sattığı, 03.03.2015 tarihinde; hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı işlem yapılan tanık …’e ADB-FUBINACA içeren uyuşturucu madde sattığı, 08.04.2015 tarihinde; hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı işlem yapılan tanık …’ya MDMA içeren tablet sattığı, 20.09.2015 tarihinde; hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı işlem yapılan tanık …’e esrar sattığı, 26.09.2015 tarihinde ise; sanık … ve sanık …’nın, Amfetamine ve MDMA içeren tabletleri ticaret amacıyla naklettikleri iddiasıyla açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanık …’ün 16.01.2014, 03.03.2015, 08.04.2015, 20.09.2015 ve 26.09.2015 tarihli sanık …’nın ise 26.09.2015 tarihli eylemlerinin uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu oluşturduğu sabit görülerek mahkûmiyetlerine karar verildiği, Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında sanık …’ün 08.04.2015 tarihli uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sübutu bakımından bir uyuşmazlık ve 08.04.2015 tarihli olaya ilişkin kabulde dosya içeriği itibariyle herhangi bir isabetsizlik bulunmayan olayda;
Sanıkların eylemlerinin her bir olay yönünden ayrı ayrı yapılan değerlendirmesinde;
17.01.2014 tarihinde, uyuşturucu madde kullanmalarından dolayı fenalaşarak hastaneye kontrole giden ve tedavileri sonrasında uyuşturucu madde satın aldıkları şahıslardan şikâyetçi olduklarını beyan eden tanıklardan …’nın idrar örneğinde uyuşturucu maddelerden “Amfetamine” ve “Metamfetamine” bulunduğunun tespit edilmesi, gerek tanık …’nın gerekse idrar örneği vermemesi nedeniyle uyuşturucu madde kullandığına dair herhangi bir tespit yapılamayan tanık …’ın aşamalardaki beyanlarında olay yerine birlikte gelen … ve… isimli şahıslarla buluştuklarını, tanık…’in ilk ifadesinde kendisinin sanık …’dan, tanık …’ın ise …’dan, sonraki ifadesinde kendisinin sanık … ile beraber gelen …’dan; tanık …’ın ilk ifadesinde kendisinin …’dan, tanık… …’in ise sanık …’dan, sonraki ifadesinde hem …’dan hem de sanık …’dan uyuşturucu hap aldıklarını söylemeleri, …’ın olay öncesi tanık … ile görüştüğünü ve bu şahsa hap verdiğini ancak bu hapların uyuşturucu nitelikte haplar olmadığını ifade etmesi, sanık …’ın da savunmalarında … ile birlikte … ile buluştuklarını ve hapları verenin kendisi değil … olduğunu beyan etmesi ile tanıklar… … ve …’ın, … ve …’dan ayrı ayrı alıp kullandıklarını söyledikleri uyuşturucu haplar nedeniyle rahatsızlanarak hastahaneye müracaat etmelerinin sanık … ve …’ın aynı içeriğe sahip uyuşturucu maddeyi sattıklarını göstermesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanık …’ün, … isimli şahıs ile birlikte hareket etmek suretiyle uyuşturucu madde ticareti yaptığı, tanık… …’in satın aldığını ve kullandığını söylediği, idrar örneğinde uyuşturucu madde olduğu tespit edilen suça konu maddenin de sanık … tarafından temin edildiği, bu hâliyle sanık …’ın 16.01.2014 tarihli uyuşturucu madde ticareti yapma eyleminin sabit olduğu,
Sanık …’ün, 03.03.2015 tarihinde hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı işlem yapılan tanık …’e ADB-FUBINACA etken maddesi içeren uyuşturucu madde sattığı iddia ve kabul edilmiş ise de; 03.03.2015 tarihli olay tutanakları içeriklerinden, olay günü sanık …’ün tanık … ile tokalaştıklarının ve bir süre konuşmalarının ardından şahısların ayrıldıklarının, takibe alınan tanık …’ın görevlilerce bir süre sonra durdurulduğunda yeleğinin cebinden çıkardığı suça konu uyuşturucu maddeyi görevlilere teslim ettiğinin anlaşıldığı, tutanaklarda sanık …’ın tanık …’a uyuşturucu madde veya benzer bir cisim verdiğinin görüldüğüne dair herhangi bir tespitin bulunmadığı, tanık …’ın kollukta verdiği uyuşturucu maddeyi sanık …’dan aldığına dair beyanından mahkeme aşamasında döndüğü, sanık …’ın da savunmalarında atılı suçlamayı kabul etmediği birlikte değerlendirildiğinde; tanık …’ın suç atma niteliğinde kalan ve sonradan döndüğü kolluktaki beyanı dışında, sanık …’ın savunmalarının aksine, mahkûmiyetine yeter, şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı nitelikte delil bulunmadığı, bu hâli ile sanık …’ün 03.03.2015 tarihli uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sübut bulmadığı,
Sanık …’ün, 20.09.2015 tarihinde hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı işlem yapılan tanık …’e Amfetamine ve MDMA etken maddesi içeren uyuşturucu madde sattığı iddia ve kabul edilmiş ise de; 20.09.2015 tarihli olay tutanağı içeriğinden, olay günü sanık … ile tanık …’in, park hâlinde görülen ayrı araçlar içerisinde bulunduklarının, araçlarından indirilen şahıslardan tanık …’in eşofmanının cebinde gazete kâğıdına sarılı şekilde esrar ele geçirildiğinin anlaşıldığı, sanık …’ın tanık …’e uyuşturucu madde veya benzer bir cisim verdiğinin görüldüğüne dair herhangi bir tespitin bulunmadığı, tanık …’in aşamalarda alınan ifadelerinde uyuşturucu maddeyi sanık …’dan almadığını söylediği, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbiri kapsamında tespit edilen sanık …’e ait ve tanık … ile aralarında geçen 20.09.2015 tarihli görüşme içeriğinin, adı geçen şahısların buluşmalarına ilişkin olup suça konu uyuşturucu maddenin sanık … tarafından temin edileceği veya edildiğine dair herhangi bir yargıya varılmasına yeterli nitelikte olmadığı, sanık …’ın savunmalarında atılı suçlamayı kabul etmediği birlikte değerlendirildiğinde; sanık …’ın savunmalarının aksine, mahkûmiyetine yeter, şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı nitelikte delil bulunmadığı, bu hâli ile sanık …’ün 20.09.2015 tarihli uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sübut bulmadığı,
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbiri kapsamında takibi yapılmakta olan sanık …’ün, 25.09.2015 ve 26.09.2015 tarihlerinde gerçekleştirdiği telefon görüşmelerinden, diğer sanık … ile birlikte İstanbul’a gideceğinin ve… isimli şahıs aracılığıyla uyuşturucu madde temin edeceklerinin değerlendirilmesi üzerine, şahısların dönüş güzergâhında tertibat alarak beklenmeye başlayan görevlilerin, 26.09.2015 tarihi saat 07.00 sıralarında durumundan şüphelenerek durdurulmaları sonrasında sanık …’nın adına kayıtlı ve kullandığı, diğer sanık …’ün sağ ön yolcu koltuğunda oturduğu belirlenen araçta yapılan aramada, arka sağ yolcu koltuğu önündeki paspas üzerindeki poşette toplam (150) adet uyarıcı nitelikte oldukları tespit edilen tabletlerin ele geçirilmesi, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbiri kapsamında tespit edilen sanık …’e ait ve… isimli şahıs arasında geçen 25.09.2015 ve 26.09.2015 tarihli görüşme içeriklerinin diğer sanık …’nın yanında gerçekleşmiş olması, sanıkların savunmalarında beyan ettikleri gibi bayramlaşmak ve gezmek amacıyla İstanbul’a gittiklerine dair herhangi bir telefon görüşmesine rastlanılmaması, sanıklar… ve …’un Balıkesir’den yola çıktıkları ve İstanbul’a ulaştıkları saatler ile burada kaldıkları sürenin kısalığı ile sanık …’ın sabit kabul edilen 16.01.2014 ve 08.04.2015 eylemlerinde de “Amfetamine ve MDMA” maddesi içeren uyarıcı nitelikte haplar sattığının anlaşılması hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanık …’ün 29.06.2015 tarihinde ele geçirilen 150 adet uyarıcı nitelikteki tabletleri satmak amacıyla temin ettiği, sanık …’ın… ile gerçekleştirdiği telefon görüşmelerine tanık olan diğer sanık …’nın ise kendisine ait araç ile sanık …’ı İstabul’a kadar götürüp geri getirmek suretiyle diğer sanık …’ın uyuşturucu madde nakletme eylemine iştirak ettiği, bu hâli ile sanıklar … ve …’nın 26.09.2015 tarihli eylemlerinin “ticaret amacıyla uyuşturucu madde nakletme” suçunu oluşturacağı,
Sanıkların ayrı ayrı değerlendirilen eylemleri bakımından ulaşılan sonuçlar karşısında; Yerel Mahkeme’nin direnme kararına konu hükmünün gerekçelerinin, sanık …’ün 03.03.2015 ve 20.09.2015 tarihli eylemlerinin sübutu bakımından isabetli olmadığı, sanık …’ün 16.01.2014 tarihli eyleminin sübutu bakımından ve sanıklar … ve …’nın 26.09.2015 tarihli eylemlerinin nitelendirilmesi yönünden isabetli olduğu,
Kabul edilmelidir.
Öte yandan, sanık … hakkında 03.03.2015 tarihli eylem sabit olmadığı sonucuna ulaşılmasının yanı sıra sanık hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan hükmolunan cezadan, ele geçirilen maddenin “sentetik kannabinoid ve türevlerinden” olması nedeniyle TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi gereğince artırım yapılmayacağı, zira bahsi geçen fıkranın (a) bendinde yapılan düzenlemenin yürürlük tarihinin 04.04.2015 olduğu ve suç tarihinden sonra getirilen bu hükmün sanık hakkında uygulanmasının mümkün olmadığı da dikkate alınmalıdır.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; “Sanık …’ün 16.01.2014 tarihli uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sabit olmadığı”,
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; “Sanıklar … ve …’nın 26.09.2015 tarihli eylemlerinin uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu değil kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu” ,
Düşünceleriyle karşı oy kullanmışlardır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin gerekçelerinin; sanık …’nın 26.09.2015 tarihli eyleminin nitelendirmesi, sanık …’ün 16.01.2014 tarihli eyleminin sübutu ve 26.09.2015 tarihli eyleminin nitelendirmesi bakımından isabetli, sanık …’ün 03.03.2015 ve 20.09.2015 tarihli eylemlerinin sübutu bakımından ise isabetli olmadığına, dosyanın sanık … yönünden uygulamanın denetlenmesi amacıyla Özel Daireye gönderilmesine, sanık … yönünden ise sabit görülen eylemleri bakımından TCK’nın 43. maddesinin yeniden değerlendirilmesinin gerekmesi ile TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinin uygulama koşullarının bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliklerinden bozulmasına, karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.11.2016 tarihli ve 368-368 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin gerekçelerinin;
A) Sanık …’nın 26.09.2015 tarihli eyleminin nitelendirmesi bakımından İSABETLİ OLDUĞUNA, oy çokluğuyla,
B) 1- Sanık …’ün 16.01.2014 tarihli eyleminin sübutu ve 26.09.2015 tarihli eyleminin nitelendirmesi bakımından İSABETLİ OLDUĞUNA, oy çokluğuyla,
2- Sanık …’ün 03.03.2015 ve 20.09.2015 tarihli eylemlerinin sübutu bakımından ise İSABETLİ OLMADIĞINA, oy birliğiyle,
3- Ortaya çıkan bu sonuca göre sanık … hakkındaki hükmün; sabit olan 08.04.2015 ve sabit görülen 16.01.2014 ve 26.09.2015 tarihli eylemler itibarıyla, sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinin yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması ve sanık hakkında TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinin uygulama koşullarının bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, öncelikle sanık … hakkındaki mahkûmiyet hükmünün denetlenmesi amacıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesine, sonrasında mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.07.2020 tarihinde yapılan müzakerede karar verildi.
Av. Havva KÜLÜĞ